Aşk, Arkadaşlık ve DNA: Sosyal Bağların Genetik Yüzü

Aşk, arkadaşlık ve aile bağlarımız ne kadar genetik? Bu yazıda, sosyal ilişkilerimizin ardındaki genetik mekanizmaları, oksitosin gibi hormonların rolünü ve genetik benzerliklerin dostlukları nasıl etkileyebileceğini sizlere sunduk. Genetik kodlarımız, sandığımızdan çok daha fazla sosyal hayatımıza yön veriyor olabilir!


Birine neden çekildiğimizi ya da neden bazı insanlarla daha kolay bağ kurabildiğimizi hiç düşündünüz mü? Kimi zaman ortak ilgi alanları, benzer mizah anlayışı ya da aynı ortamda bulunmak gibi sebepler sayılır. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar, sosyal ilişkilerimizin arkasında daha biyolojik bir mekanizmanın da çalıştığını öne sürüyor; genetik benzerlik.  Yani belki de “ilk görüşte elektrik alma” hissi, sandığımız kadar gizemli değildir. DNA’mız, arkadaşlarımızı ve eşlerimizi seçerken etkili bir rol oynuyor olabilir. Üstelik bu sadece bir teori değil; dünya çapında yapılan çok sayıda çalışma, genetik benzerliğin arkadaşlık, eş seçimi ve sosyal bağlarımız üzerinde düşündüğümüzden çok daha güçlü bir etkisi olabileceğini ortaya koyuyor.

Bu yazıda, genetiğin sosyal yaşamımıza nasıl sızdığını ve görünmez iplerle kimi neden kendimize daha yakın hissettiğimizi bilimsel veriler ışığında keşfedeceğiz.

Arkadaşlığın Şifresi: A, T, C, G

Genellikle arkadaşlarımızı benzer zevklere sahip olmalarına, aynı sosyal çevrelerde bulunmamıza ya da benzer hayat görüşlerini paylaşmamıza bağlı olarak seçtiğimizi düşünürüz. Fakat genetik bilim, bu tercihin bilinçli olmayan ama güçlü bir biyolojik yönü olabileceğini ortaya koyuyor.

2014 yılında Nicholas Christakis (Yale Üniversitesi) ve James Fowler (University of California, San Diego) tarafından yapılan bir çalışmada [1], arkadaşların genetik olarak dördüncü dereceden kuzen düzeyinde bir benzerlik taşıdığı bulundu. Bu araştırma, genetik analizlerin kullanıldığı ve sosyal bağlarla DNA örüntülerinin karşılaştırıldığı ilk büyük ölçekli çalışmalardan biri oldu. Veriler, binlerce insanın genetik profili ve arkadaş çevresi üzerinden değerlendirildi.

Kaynak: PNAS

 Arkadaşlar, genetik düzeyde yabancılara göre çok daha fazla benzerlik (homofili) gösteriyor. Grafikte üst üste gelen dağılım eğrileri, arkadaşların (A) genetik olarak daha yüksek akrabalık katsayısına sahip olduğunu ve (B) genetik dizilimlerinde birbirine zıt düşen genlerin oranının daha düşük olduğunu gösteriyor. Bu analiz, aynı kişilerin oluşturduğu 1.367 arkadaş çifti ve 1.196.429 yabancı çifti üzerinde yapıldı. Ortalama olarak, arkadaşların akrabalık katsayısı yabancılara kıyasla 0.0014 daha yüksektir. Bu oran, yaklaşık dördüncü dereceden kuzenler arasındaki genetik benzerliğe eşdeğerdir. Verilen p-değerleri, iki grup arasındaki farkların istatistiksel olarak anlamlı olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar özellikle şu noktaların altını çizdi: Bazı genler, örneğin koku alma ile ilgili genler, arkadaşlar arasında bir benzerlik gösteriyor. Bu, insanların sosyal olarak yakınlaştıkları kişilerin yalnızca sosyal olarak değil, biyolojik olarak da “tanıdık” hissettiklerini düşündürüyor.

Bulgular, sadece rastlantısal arkadaşlıklarla açıklanamayacak kadar tutarlıydı. Christakis ve Fowler, bu benzerliğin doğal seçilimle ilişkili olabileceğini de öne sürdü: Genetik olarak benzer bireylerle sosyal bağ kurmak, geçmişte hayatta kalma ve kaynak paylaşımı açısından avantaj sağlamış olabilir.

Bu çalışma, “ruh ikizi” gibi kavramların düşündüğümüzden daha biyolojik bir temelinin olabileceğini akla getiriyor. Belki de bazı insanlarla kurduğumuz derin bağların nedeni, genetik düzeyde “bizden biri” olmalarıdır.

Kimin Kokusu Çekici Gelir: Genetik ve Eş Seçimi

İnsanların kime çekildiği, aşkın gizemlerinden biri gibi görünse de bilim bu konuda oldukça somut veriler sunuyor. Özellikle bağışıklık sistemimizi düzenleyen MHC (Major Histocompatibility Complex) genlerinin eş seçimi üzerindeki etkisi, son 30 yılda yoğun şekilde araştırıldı.

MHC ve Koku Tercihleri Üzerine İlk Kanıtlar

Bu alandaki dönüm noktalarından biri, İsviçreli biyolog Claus Wedekind tarafından 1995 yılında yürütülen ve “sweaty t-shirt study” (terli tişört çalışması) olarak bilinen deneydi [2]. Çalışmada erkeklerden iki gece boyunca aynı tişörtü giymeleri istendi ve kadın katılımcılar bu tişörtleri koklayarak hangilerini daha çekici bulduklarını belirtti. Bulgulara göre, kadınlar kendi MHC genlerinden farklı olan erkeklerin kokularını daha çekici buluyordu.

Bu sonuçlar, evrimsel biyolojinin öngörüsüyle uyumluydu: Genetik çeşitlilik, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirmek açısından faydalıydı. Yani MHC genlerinde farklılığa sahip bireylerin çocukları, daha güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olabilirdi.

Ancak deneyde çarpıcı bir istisna vardı: Hormonal doğum kontrol hapı kullanan kadınlar, tam tersine, genetik olarak kendilerine benzer erkeklerin kokularını daha çok tercih etmişti. Bu da hormonal değişikliklerin eş seçiminde etkili olabileceğini göstermişti.

Kadın katılımcıların, genetik olarak kendilerine benzer (similar) veya farklı (dissimilar) MHC yapısına sahip erkeklerin vücut kokularını çekicilik (üst sıra) ve yoğunluk (alt sıra) açısından değerlendirmeleri. Hap kullanmayan kadınlar, genetik olarak farklı erkeklerin kokularını daha çekici bulmuştur (a). Hap kullanan kadınlarda ise bu durum tersine dönmüş, benzer MHC yapısına sahip erkeklerin kokuları daha çekici bulunmuştur (b). Koku yoğunluğu açısından ise benzerlik fark yaratmamıştır (c, d). Bu veriler, eş tercihlerinin genetik uyum ve hormonal duruma bağlı olarak değişebileceğini göstermektedir

 

Yeni Veriler ve Meta-Analiz Bulguları

1995’teki bu çarpıcı bulgular, sonraki yıllarda birçok farklı araştırmayla test edildi. Ancak sonuçlar her zaman tutarlı değildi. Bu nedenle, 2019 yılında Jan Havlíček, S. Craig Roberts ve meslektaşları bu konudaki en kapsamlı değerlendirmeyi yaparak, 30’dan fazla çalışmayı içeren bir meta-analiz yayımladı [3].

Bu analizde hem koku tercihlerine dayalı deneyler hem de gerçek partner seçimleri incelendi. Sonuçlar ikiye ayrıldı:

• Koku temelli tercihler incelendiğinde, bireyler genetik olarak kendilerinden farklı MHC genlerine sahip bireylerin kokularını tercih etme eğilimindeydi. Bu, 1995’teki bulgularla büyük ölçüde örtüşüyordu.

• Ancak gerçek hayattaki partner seçimlerinde aynı netlik gözlemlenmedi. MHC genlerinde benzerlikten kaçınma yönünde hafif bir eğilim olmasına rağmen, bu fark genellikle istatistiksel olarak anlamlı düzeye ulaşmıyordu.

Meta-analiz ayrıca doğum kontrol haplarının tercihleri değiştirdiğini yeniden doğruladı. Hormonal yapı değiştikçe, bireylerin MHC genetik uyumsuzluk yönelimleri de değişkenlik gösterebiliyor.

Sadece Genetik mi? Sosyal ve Çevresel Etkenlerin Rolü

İlk iki bölümde, insan ilişkilerinde genetik benzerliğin ve farklılığın nasıl etkili olabileceğini gösteren araştırmalara odaklandık. Ancak eş ya da arkadaş seçimi gibi karmaşık sosyal tercihler yalnızca biyolojiyle açıklanamaz. Bu ilişkiler aynı zamanda bireyin sosyal çevresi, içinde bulunduğu kültürel yapı, eğitim düzeyi ve hatta hormon düzeyleriyle şekillenir.

Arkadaşlıkta Ortamın Etkisi

2018 yılında yapılan bir çalışmada [4] (Domingue et al.), 5.500’den fazla lise öğrencisinin genetik profilleri ve sosyal ilişkileri analiz edildi. Araştırma, arkadaşların genetik olarak gerçekten birbirine benzediğini ortaya koydu; fakat bu benzerliğin çok büyük kısmı, öğrencilerin aynı sosyal çevrelerde – özellikle aynı okulda – bulunmasından kaynaklanıyordu.

Bu bulgu, genetik benzerliğin rastlantısal olmadığı kadar, sosyal yapı tarafından da biçimlendirildiğini gösteriyor. Yani insanlar genetik olarak kendilerine benzeyen insanlarla arkadaşlık kuruyor olabilirler ama bu durum, çoğu zaman onları aynı fiziksel, kültürel ve kurumsal alanlara yönlendiren çevresel dinamiklerin sonucudur.

Eş Seçiminde Genetikten Fazlası

Benzer bir durum eş seçiminde de geçerlidir. 2012 yılında yayımlanan kapsamlı bir çalışmada [5], eş seçiminde hem genetik hem de çevresel etkilerin rolü incelendi. Araştırmada 11.000’den fazla birey ve partnerlerinin verileri değerlendirildi. Sonuçlar, eşler arasında genetik benzerliğin var olduğunu doğrularken; bu benzerliğin özellikle benzer eğitim seviyesi, dini inançlar, sosyoekonomik statü ve kültürel değerler gibi çevresel faktörlerle daha da pekiştiğini ortaya koydu.

Bu çalışma, eş seçiminde genetik benzerliğin bir etken olduğunu ancak bunun sosyal yapılarla iç içe geçtiğini gösteriyor. İnsanlar çoğunlukla kendilerine benzeyen bireylerle ilişki kuruyorlar; ama bu benzerlik genetikten çok daha fazlasını kapsıyor.

Bu grafik, eşler arasında hangi özelliklerde daha yüksek benzerlik görüldüğünü göstermektedir. En yüksek benzerlik yaş (r = 0.97), dindarlık (r = 0.72) ve tutumlar (r = 0.61) gibi sosyal ve kültürel alanlarda ortaya çıkarken, kişilik özellikleri (örneğin dışadönüklük, ödül bağımlılığı) genellikle daha düşük korelasyon göstermektedir. Bu durum, eş seçiminin yalnızca genetik temelli değil; aynı zamanda güçlü biçimde sosyo-kültürel yapı, yaşam tarzı ve ortak değerler tarafından da şekillendiğini göstermektedir.

Sonuç: Karmaşık ve Katmanlı İlişkiler

İnsan ilişkileri –ister arkadaşlık ister romantik bağlar olsun– çok katmanlıdır. Genetik yapımız, bu katmanlardan yalnızca biridir. Sosyal ortamımız, kültürel arka planımız, ekonomik koşullarımız ve biyolojik ritimlerimiz, bu ilişkilerin nasıl kurulduğunu ve sürdürüldüğünü doğrudan etkiler. Genetiğin etkisini küçümsemek yanlış olur; ama onu mutlaklaştırmak da insanı eksik tanımlamak demektir.


KAYNAKLAR

[1]: https://doi.org/10.1073/pnas.1400825111

[2]: https://doi.org/10.1098/rspb.1995.0087

[3]: https://doi.org/10.1098/rspb.2018.2664

[4]: https://doi.org/10.1073/pnas.1711803115

[5]: https://doi.org/10.1086/659629

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir