HIV’e Karşı Tek Doz Devri Gelmiş Olabilir mi?

HIV’e karşı yıllardır süren savaşta, bilim insanları nihayet oyunu değiştirecek bir strateji geliştirmiş olabilir!


1981’de ilk kez tespit edilen HIV, neredeyse yarım yüzyıldır insanlığın en büyük sağlık sorunlarından biri. Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği bu virüse karşı etkili bir aşı geliştirme çabaları şimdiye kadar hep hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Ama MIT ve Scripps Enstitüsü’nden araştırmacılar, bu kez gerçekten umut verici bir yöntem bulmuş görünüyor.

Lenf Düğümlerinde Kurulan Gizli Üs

Araştırmacıların geliştirdiği yöntem, aslında bağışıklık sistemini bir nevi “kandırarak” çalışıyor. Normal şartlarda aşı vücuda verildikten sonra kısa sürede etkisini gösterip ortadan kalkar. Ancak bu yeni yaklaşımda, aşı bileşenleri lenf düğümlerinde tam bir ay boyunca kalıyor ve sürekli olarak bağışıklık hücrelerini eğitiyor.

Görsel: CellCartoons

Bu durum, sanki vücudun savunma merkezlerinde sürekli açık olan bir “eğitim kampı” gibi. Bağışıklık hücreleri, HIV’in özelliklerini tanımak ve ona karşı daha etkili antikorlar üretmek için gereken zamanı buluyor.

Birlikten Kuvvet Doğar, Adjuvan Nedir? 

Adjuvanlar, genellikle farmakolojide kullanılır ve aşı çalışmalarında antijenlerin stabilitesini ve etkinliğini sağlamak adına önemli elementlerdir. Bu araştırmada da daha öncesinden farklı olmayan iki ana bileşene rastlıyoruz. Birincisi, hepatit B aşısı gibi onlarca aşıda yıllardır güvenle kullanılan alüminyum tuzları (alum). İkincisi ise, Şili’nin doğal zenginliklerinden biri olan sabun ağacından (Quillaja saponaria ) elde edilen SMNP adlı molekül.

Açıklama: a. Quillaja saponaria, b. Alum

Bu iki madde bir araya geldiğinde, bir sinerji yaratıyor. Tek başlarına orta düzeyde etki gösteren bu maddeler, birlikte kullanıldığında bağışıklık sistemini ultra olarak aktive ediyor. Farelerde yapılan deneylerde, bu kombinasyonun HIV’e karşı üretilen antikor çeşitliliğini ve gücünü anlamlı düzeyde artırdığı görüldü.

Bağışıklık Hücrelerinin Yoğun Eğitimi

Araştırmacılar, HIV’in yüzeyindeki kritik bir protein parçası olan MD39’u bu özel adjuvan karışımıyla birleştirdi. Bu protein, HIV’in insan hücrelerine yapışmasında kullandığı anahtar bölümlerden biri. Vücuda verilen bu karışım, lenf düğümlerine ulaştığında orada bir tür askeri eğitim alanı kuruyor.

Bağışıklık hücrelerinin bu uzun süreli eğitimi, onlara sadece mevcut HIV suşlarını değil, gelecekte karşılaşabilecekleri farklı varyantları da tanıma şansı veriyor. Bu durum, grip aşısında her yıl yeni suşlar için güncelleme yapılması gerekliliğini ortadan kaldırabilir.

Nötralize Edici Antikorlar

HIV’e karşı geliştirilen aşı adaylarının en büyük sorunu, virüsün sürekli değişen yapısıydı.Yani virüs sürekli mutasyon oluşturduğundan, tek bir tedavi sadece bir mutasyon türüne etki edebiliyordu.  Ancak bazı insanlar, doğal olarak “geniş spektrumlu nötralize edici antikorlar” (bnAbs) üretebiliyor. Bu antikorlar, HIV’in farklı varyantlarına karşı da etkili kalabiliyor.

Yeni aşı yöntemi, tam da bu tür antikorların üretimini teşvik ediyor. Bağışıklık hücrelerine verilen uzun süreli eğitim, onları daha yaratıcı ve uyarlanabilir hale getiriyor. Böylece, HIV’in değişken yüzeyine rağmen, virüsün değişmez bölümlerini hedef alan antikorlar geliştirilebiliyor.

Pandemi Hazırlığında Yeni Yaklaşım

Bu teknolojinin etkileri sadece HIV ile sınırlı değil. COVID-19 pandemisinde yaşadığımız gibi, yeni bir salgın durumunda hızla değişen virüslere karşı geniş spektrumlu koruma sağlamak kritik önem taşıyor. Araştırmacılar, aynı yaklaşımın influenza, SARS-CoV-2 ve diğer potansiel pandemi tehditleri için de kullanılabileceğini belirtiyor. Özellikle, her yıl yeni varyantlar için güncellenmesi gereken grip aşıları için bu yöntem etkili olabilir. 

Güvenlik ve Erişilebilirlik Avantajı

Yeni yöntemin en önemli avantajlarından biri, kullanılan bileşenlerin zaten onaylanmış ve güvenli maddeler olması. Bu durum, klinik deneyler ve onay sürecini önemli ölçüde hızlandırabilir. Ayrıca, mevcut aşı üretim altyapısı kullanılarak büyük ölçekte üretim yapılabilir. MIT’den araştırma lideri Prof. J. Christopher Love, ellerindeki araçları akıllıca kullanarak, bağışıklık sisteminin doğal öğrenme sürecini optimize ettiklerini belirtti.  Bu yaklaşım, hem maliyet hem de zaman açısından büyük avantajlar sunuyor.

Sonraki Adımlar ve Beklentiler

Araştırma ekibi, şimdi bu yöntemi primatlar üzerinde test etmeye hazırlanıyor. Başarılı sonuçlar alınması durumunda, insanlar üzerinde yapılacak Faz 1 klinik deneyleri 2026 yılında başlayabilir. Ancak uzmanlar, gerçek hayatta kullanılabilir bir HIV aşısının hala uzun bir süre alacağını düşünüyor. HIV’in karmaşık yapısı ve bağışıklık sisteminden kaçış mekanizmaları, hala aşılması gereken önemli engeller.

Bilimsel Yenilikçiliğin Gücü

Bu araştırma, modern tıbbın en önemli özelliklerinden birini gözler önüne seriyor: Mevcut bilgi ve teknolojileri yenilikçi şekillerde birleştirerek, çözülmez görünen sorunlara çözüm bulmak. HIV aşısı arayışında yeni bir sayfa açan bu çalışma, gelecekte başka bulaşıcı hastalıklar için de ilham kaynağı olabilir.

Sonuç olarak, henüz kesin başarıdan bahsetmek erken olsa da, HIV’e karşı mücadelede yeni ve umut verici bir sayfanın aralandığını görüyoruz. Bu teknolojinin gelişimi, sadece HIV için değil, gelecekteki salgın tehditlerine karşı da insanlığın savunma mekanizmalarını güçlendirebilir.


Kaynaklar 

  1. Kristen A. Rodrigues, Yiming J. Zhang, Jonathan Lam, Aereas Aung, Duncan M. Morgan, Anna Romanov, Laura Maiorino, Parisa Yousefpour, Grace Gibson, Gabriel Ozorowski, Justin R. Gregory, Parastoo Amlashi, Richard Van, Maureen Buckley, Andrew B. Ward, William R. Schief, J. Christopher Love, Darrell J. Irvine. Vaccines combining slow release and follicle targeting of antigens increase germinal center B cell diversity and clonal expansion. Science Translational Medicine, 2025; 17 (803) DOI: 10.1126/scitranslmed.adw7499

 

Merhabalar ben Selin Akdemir. Moleküler Biyoloji ve Genetik, Lisans 4. sınıf öğrencisiyim. Sentetik Biyoloji, Tıbbi Genetik, Viroloji ve Evrimsel Biyoloji alanları üzerine çalışıyorum. Alanım ve alanım harici kitaplar okumayı severim. Sanat, spor, müzik, felsefe alanlarına ilgim var. Bilim anlatıcılığı yapmaktan ve bilgiyi paylaşmaktan hoşlanırım. Günlük yaşantımızda bilimin her yere ulaştığı bu çağda aklın ve bilimin yöntemlerini kullanmayı bir prensip haline getirmiş durumdayım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir