Virüsler ve bakteriler biyoloji derslerinde hep aşina olduğumuz iki kavram fakat farklılıkları neler, onlarla nasıl mücadele edebiliriz? Tüm cevapları yazımızda.
Görünmeyen Düşmanla Mücadele
1347 yılında Venedik limanına yanaşan bir gemiden yükselen çığlıklar, Avrupa’yı kasıp kavuracak büyük bir felaketin habercisiydi: Kara Ölüm. Yetkililer, tarihin ilk organize karantinasını uygulayarak gemidekileri 40 gün boyunca izole etti. İşte bu olay, insanlığın mikroskobik düşmanlarla verdiği mücadelenin başlangıcı oldu.
Bugün COVID-19 gibi küresel bir pandemiyi atlatmış olsak da, tarih boyunca yaşanan bazı salgınlar hâlâ hafızamızda en korkunç anılar olarak yer alıyor. Peki, neden? Cevap, virüslerin ve bakterilerin hayatta kalma stratejilerinde gizli.
Virüsler ve Bakteriler: Mikroskobik Dünyanın İki Rakibi
İlk olarak iki tanımı da açmakta yarar var. Nedir bu virüs ve bakteriler?
Kaynak: Courtesy Visual
Bakteriler: Tek Hücreli Güç Merkezi
- Tek hücreli canlılardır.
- Toprak, su ve insan vücudu gibi hemen her yerde yaşayabilirler.
- Bazıları faydalıdır; örneğin bağırsak floramızdaki bakteriler sindirime yardımcı olur.
- Antibiyotiklerle tedavi edilebilirler.
Virüsler: Hücre Korsanları
- Hücre değillerdir; sadece genetik materyal (DNA veya RNA) ve protein kılıfından oluşurlar.
- Çoğalmak için bir konak hücreye ihtiyaç duyarlar; yani vücudunuza bir misafir kabul ediyorsunuz ve o da tüm evi işgal edip sizin üzerinizden tapunun bir kısmına el koymaya çalışıyor gibi düşünün.
Önemli Not: Antibiyotikler sadece bakterilere karşı etkilidir. Grip gibi viral enfeksiyonlarda antibiyotik kullanmak hem etkisiz hem de zararlıdır; çünkü dirençli bakteri gelişimini tetikler.
Tarihin En Ölümcül Salgınları
Kaynak: VisualCap
Bakteriyel Salgınlar
Hastalık | Etken Bakteri | Etkisi |
Veba (Kara Ölüm) | Yersinia pestis | 14. yüzyılda Avrupa nüfusunun üçte birini yok etti. |
Kolera | Vibrio cholerae | Kirli su yoluyla bulaşır; şiddetli ishal ve ölüme neden olur. |
Tifüs | Rickettsia prowazekii | Savaş ve hijyen eksikliği ile yayıldı. |
Viral Salgınlar
Hastalık | Etken Virüs | Etkisi |
İspanyol Gribi (1918) | H1N1 influenza | 50 milyonun üzerinde ölüm; I. Dünya Savaşı’ndan daha fazla can aldı. |
COVID-19 | SARS-CoV-2 | 2020’de başladı; küresel ekonomiyi durma noktasına getirdi. |
Çiçek Hastalığı | Variola virüsü | Aşı sayesinde tamamen yok edildi (1980). |
Antibiyotik Direnci: Sessiz ve Tehlikeli Bir Tehdit
Neden Antibiyotikler Artık Eskisi Gibi İşe Yaramıyor?
- Gereksiz ve Yanlış Kullanım: Viral enfeksiyonlarda antibiyotik almak, dirençli bakterilerin çoğalmasına yol açar.
- Tedavinin Yarıda Kesilmesi: Bakteriler güçlenerek geri döner.
- Hayvancılıkta Aşırı Kullanım: Tavuk ve büyükbaş hayvanlarda büyüme amacıyla verilen antibiyotikler, et ürünleriyle insanlara geçebilir.
Kaynak: CDC
Çarpıcı Gerçek: Uzmanlar, 2050 yılına kadar antibiyotik direncinin, kanserden daha fazla ölüme neden olabileceği konusunda uyarıyor.
Çözüm Yolları
1.Sadece doktor önerisiyle ve doğru dozda antibiyotik kullanımı.
2.Yeni nesil antibiyotiklerin geliştirilmesi için araştırmaların artırılması.
3.CRISPR teknolojisi ile direnç genlerinin hedeflenmesi.
Aşılar: İnsanlığın En Güçlü Savunma Kalkanı
Aşı Güvenliği: Endişeler ve Gerçekler
Aşılar, modern tıbbın insanlığa kazandırdığı en güçlü koruma araçlarından biridir. Bugün kızamık, tetanoz, menenjit gibi ciddi hastalıkların toplumda yaygın görülmemesinin başlıca nedeni aşılarla oluşturulan toplumsal bağışıklıktır. Elbette aşılarla ilgili bazı soru işaretleri olabilir; “Çok hızlı geliştirildi, acaba güvenli mi?” ya da “Yan etkileri ciddi olabilir mi?” gibi endişeler zaman zaman aklımızı kurcalayabilir. Ancak bu soruların yanıtları net ve güven vericidir.
Kaynak: The Lancet
Bu grafik, COVID-19 aşılarının etkisini iki şekilde gösteriyor: (A) Aşılama başladıktan sonraki ilk yılda, fazla ölüm verilerine dayanarak gerçekleşen günlük COVID-19 ölümleri (siyah çizgi) ile aşı olmasaydı yaşanacak ölümlerin (kırmızı çizgi) karşılaştırmasını yapıyor. Aradaki fark, aşıların kurtardığı hayatları temsil ediyor. Mavi alan aşının doğrudan korumasını, yeşil alan ise toplumsal bağışıklıkla sağlanan dolaylı korumayı gösteriyor. (B) Dünya Bankası gelir gruplarına göre aşıların günlük olarak önlediği ölüm sayılarını karşılaştırıyor ve düşük gelirli ülkelerde aşı erişiminin sınırlı olması nedeniyle daha az hayatın kurtarıldığını ortaya koyuyor. Bu veriler, aşıların küresel ölçekte etkinliğini ve eşitsiz dağılımın sonuçlarını vurguluyor.
Aşılar büyük ölçüde güvenlidir. Her ilaçta olduğu gibi, aşıların da bazı yan etkileri olabilir fakat bunlar çoğunlukla hafif ve geçici etkilerdir. Örneğin aşı yapılan bölgede hafif bir ağrı, düşük ateş ya da kısa süreli halsizlik gibi belirtiler görülebilir. Ciddi yan etkilerse oldukça nadir yaşanır. Peki bu güvence nasıl sağlanıyor? Her aşı, topluma sunulmadan önce çok aşamalı sıkı denetimlerden geçer. Önce laboratuvar ortamında güvenlik ve etkinlik testleri yapılır. Ardından üç fazdan oluşan klinik deney süreci başlar: Faz 1’de az sayıda gönüllüye uygulanarak güvenlik ve yan etkiler izlenir, Faz 2’de yüzlerce gönüllü ile doz ve bağışıklık etkisi değerlendirilir, Faz 3’te ise binlerce kişide gerçek yaşam koşullarına benzer bir ortamda etkisi test edilir. Bu süreçlerin ardından ulusal sağlık otoriteleri (Türkiye’de TİTCK, İngiltere’de MHRA gibi) tüm verileri değerlendirerek aşının ruhsat alıp alamayacağına karar verir. Aşı onaylandıktan sonra da etkileri uzun vadede izlenmeye devam eder.
Kaynak: British Society for Immunology
COVID-19 aşılarının çok hızlı geliştirildiğini duymuş olabilirsiniz ve bu da size kaygı verebilir. Ancak bu hız, güvenlik protokollerinin atlandığı anlamına gelmez. Pandemi döneminde dünya genelinde olağanüstü bir iş birliği sağlandı. Bilim insanları, etik kurullar, üreticiler ve devlet kurumları büyük bir koordinasyonla çalıştı. Süreçler hızlandırıldı ama hiçbir güvenlik aşaması atlanmadı. Yani bu hız, dikkatsizlikten değil; kaynakların ve uzmanlığın bir araya getirilmesinden kaynaklanıyordu.
Nadir de olsa, aşılama sonrası beklenmeyen bir sağlık durumu gelişirse ne oluyor? Böyle bir durumda hemen detaylı bir inceleme başlatılıyor. Bu süreçte kişinin sağlık geçmişi, aşının nasıl uygulandığı ve yaşanan durumun gerçekten aşıyla ilişkili olup olmadığı araştırılıyor. Çoğu zaman bu olayların aşıyla doğrudan ilgisi bulunmuyor ve genellikle tesadüfi sağlık olayları olarak değerlendiriliyor. Ancak nadir de olsa aşının kendisiyle ilgili bir sorun tespit edilirse, aşı geçici olarak kullanım dışı bırakılıyor, gerekli düzeltici önlemler alınıyor.
Aşılar yalnızca geliştirme aşamasında değil, piyasaya çıktıktan sonra da sürekli olarak izleniyor. Aşı olan bireyler, ebeveynler, sağlık çalışanları ve diğer kaynaklardan gelen geri bildirimler toplanıyor ve düzenleyici kurumlara iletiliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve UNICEF gibi kuruluşlar da bu süreci hem ulusal hem de uluslararası düzeyde destekliyor. Bu sayede dünya genelinde aşılara dair en güncel bilgiler izleniyor ve paylaşımda bulunuluyor.
Şunu unutmamak gerekiyor: Aşıların sağladığı koruma, olası risklerinden katbekat fazladır. Tetanoz gibi hastalıklar şiddetli kas spazmları ve ölümle sonuçlanabilirken, kızamık beyin enfeksiyonu ve körlük gibi ağır komplikasyonlara yol açabilir. Boğmaca, difteri ve çocuk felci gibi hastalıklar hâlâ ciddi tehditler oluşturmakta. Aşılar sayesinde bu hastalıklar büyük oranda kontrol altına alınmıştır ve milyonlarca insanın hayatı kurtarılmıştır. Aşılanmayanlar, kendilerini ve bağışıklığı zayıf olanları (kanser hastaları, yaşlılar) risk altına sokar. Örneğin, kızamık aşısı olmayan bir çocuk hastalığı hamile bir kadına bulaştırabilir.
Eğer aşılar olmasaydı, bugün karşılaştığımız hastalık yükü ve ölüm oranları çok daha yüksek olurdu. Bu nedenle aşı olmak, hem bireysel hem toplumsal sağlık açısından en güvenli ve en etkili yoldur.
Bilinçli Toplum, Sağlıklı Gelecek
Salgınları yalnızca bilimle değil, davranış değişimiyle yenebiliriz.
“Birey olarak biz bu süreçte nerede duruyoruz?” kendimize bu soruyu sormamız gerekli. Salgınlar modern dönemde geçmişe göre aşılması genel olarak daha kolay kabul edilir. Bu sebeple bir felaketin ortasında önlem alınmaması gerektiğini -daha önceden alınmalı- bunun yetersiz olacağını daima hatırlamalıyız. Topluma bilinçli bireyler kazandırmak adına çalışmalarda bulunmalıyız. Unutmayın bu konu kişisel bir görüşten de öte, toplulumuzun her bir bireyini etkileyen bir konudur.
1. Doğru ve güvenilir bilgilere ulaşın (sosyal medyadan değil, bilimsel kaynaklardan).
2. Aşı olun, hem kendinizi hem toplumunuzu koruyun.
3. Antibiyotikleri bilinçli ve gereksiz kullanımdan kaçınarak kullanın.
“Salgınlar geçicidir, ama aldığımız dersler kalıcı olmalıdır.” – Dr. Carlo Urbani
Sağlıklı gelecekler olması dileğiyle.
Kaynaklar
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Küresel Salgın Raporları
T.C. Sağlık Bakanlığı Aşı Rehberi
Nature Microbiology Dergisi
Merhabalar ben Selin Akdemir. Moleküler Biyoloji ve Genetik, Lisans 4. sınıf öğrencisiyim. Sentetik Biyoloji, Tıbbi Genetik, Viroloji ve Evrimsel Biyoloji alanları üzerine çalışıyorum. Alanım ve alanım harici kitaplar okumayı severim. Sanat, spor, müzik, felsefe alanlarına ilgim var. Bilim anlatıcılığı yapmaktan ve bilgiyi paylaşmaktan hoşlanırım. Günlük yaşantımızda bilimin her yere ulaştığı bu çağda aklın ve bilimin yöntemlerini kullanmayı bir prensip haline getirmiş durumdayım.