Dartmouth College’da çalışan paleoantropolog Jeremy DeSilva erken insan fosilleri, iki ayak üzerinde yürüme ve bilim okuryazarlığıyla ilgilenen bir bilim insanı. E.T. kuşağından olan DeSilva, 30 Mart 2018 tarihli bu harika yazısında, tüm zamanların en çok izlenen bilimkurgularından biri olan bu filmi mercek altına alarak bilim insanlarının halk nezdindeki imajını irdeliyor ve bunu değiştirmek için neler yapılması gerektiğine dair önerilerini sunuyor.
Jeremy DeSilva
Steven Speilberg’in bu hafta [30 Mart 2018] vizyona giren yeni bilimkurgu filmi Ready Player One vesilesiyle çocukluğumda Amerika’nın hayatta olan en ünlü yönetmeniyle tanışmamı hatırlamadan geçemedim.
1982’ydi. Anne babam üç çocuklarını küçük bir Dodge Omni’nin arkasına sıkıştırdılar ve E.T. filmini izlemek için Swansea, Massachusets’teki Showcase Sineması’na sürdüler. Altı yaşındaydım. O günün bazı detaylarını hatırlıyorum: yaz mevsimiydi, patlamış mısır aldım, E.T.’yi görür görmez sevdim, Elliot’la derin bir bağ kurdum ve bilim insanları kötü adamlardı.
Astronot kıyafetleri giyen bilim insanlarından çok korktuğumu hatırlıyorum. Yüzleri yoktu ve garip bir şekilde sessizlerdi. Evlere izinsiz giriyorlardı ve E.T.’yi çalmak için geliyorlardı.
Elliot’ın evine yönelik baskın, sinema tarihinin en sevilen ve en çok izlenen -benimkisi, gişe rekorları kıran Spielberg filmi için satılan 120 milyon biletten birisiydi- filmlerinden biri olan E.T.’deki travmatik sahnedir. Ama bu 35 yıllık filmin unutulmaz sahnesi bazı istenmeyen sonuçlar doğurdu. Şu an Amerikan toplumundaki bilime güvensizliğin ve bilimin reddinin bazı kökleri, bilim insanlarının Elliot’ın evine dalıp E.T.’yı çaldığı o korkutucu dakikalara uzanıyor.
E.T.’yi tanımadığım ve anlamadığım makinelere bağladıkları sırada, uzay giysileri içindeki istilacı ve sondacı canavarlara, “onu korkutuyorsunuz” diye bağırdığında Elliot’a ben de katıldım. Defibrilasyon pedleri E.T.’nin göğsünün kasılmasına ve yukarı doğru fırlamasına neden olurken “Onu öldürüyorsunuz!!” diye düşündüm. Geri çekildim ve ağladım, Gertie’nin yaptığı gibi. Hâlâ ağlıyorum.
Bilim insanları E.T.’yi önemsemiyorlardı, sadece onu kesip biçmek istiyorlardı. Mesaj netti: onlara güvenemezdik ve güvenmemeliydik. Spielberg’in klasiği ABD’de anti-entelektüalizmin ve bilim karşıtı hareketlerin hızla yükselişe geçtiği bir zamanda vizyona girdi. Kanıta dayalı düşünceyi küçümseme dalgası bugün de devam ediyor. Jery Falwell’in “Ahlaki Çoğunluk”u, Evanjelik hareket seküler hümanizme ve bilimsel akla karşı çıktıkça sağ kesim üzerinde önemli bir etki yarattı. Ama bilim karşıtlığı sadece muhafazakâr kesimden gelmedi. Soğuk Savaş’ın zirvede olduğu bu dönemde liberaller bilim ve teknolojiyi kolayca askeri ve nükleer silahların yayılmasıyla ilişkilendirdiler
Kuşkusuz E.T.’yi izleyen herkes bilimi ve bilim insanlarını reddedecek kadar travmatik bir deneyim yaşamadı Hakeza pek çok Amerikalının bilimi reddetmesinin tek nedeninin E.T.’deki baskın sahnesi olduğunu öne sürmüyorum. Hatta Spielberg bilime zarardan çok fayda sağlamış bile olabilir. Bir başka Spielberg filmi, Üçüncü Türden Yakınlaşmalar, sivil bilime bir saygı duruştur. Yine fötr şapkalı arkeologlar ve dinozor paleontologlarından oluşan bir nesil, muhtemelen ilk ilhamlarını Indiana Jones ve Jurassic Park’tan almışlardır.
Bununla birlikte E.T., bilimle ve daha doğrusu bilim insanlarıyla etkileşimimiz hakkında bir şeyi açığa çıkardı. Son birkaç on yılın olağanüstü bilimsel başarılarına rağmen pek çok Amerikalı, bilim insanlarına güvenmiyor. Yakın zamanda yapılan bir ankete göre, halkın sadece %40’ı mevcut bilim insanlarını -sıkı durun!- bilimin sözcüleri olarak “çok güvenilir” buluyor. Katılımcıların çoğu bilim insanlarını sadece biraz güvenilir buluyor ya da hiç güvenilir bulmuyor. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde ve bilimi reddetmenin direkt bir sonucu olarak, Amerikalılar doğal dünya ve onun nasıl işlediği hakkında yeterince bilgili değiller.
Yine de cevaplar arıyoruz ve kanıta dayalı, bilimsel olarak sağlam fikirlerin reddedilmesiyle oluşan Dünya anlayışımızdaki boşluk, sahtebilim saçmalıklarıyla dolduruluyor. İronik bir şekilde bu yanlış bilgiler bilimsel atılımların teknik uygulamaları olan araçlar (iPhone’lar ve internet) kullanılarak hızla ve etkili biçimde yayılıyor.
Elon Musk, Tesla’sını geçen ay [6 Şubat 2018] muazzam Heavy Falcon roketiyle uzaya fırlattığında düz dünyacılar aldatmaca diye bağırdı. Aşı karşıtları korku ve yanlış bilgiyi yaymada o kadar etkililer ki kabakulak ve boğmaca gibi nadir hastalıklar Eisenhower yönteminden beri ilk defa çocuklarımız için birer risk haline geldi. Dijital megafonlara ve global platformlara sahip komplo teoricileri tarafından Ay’a inişin bir aldatmaca olduğu ve Smithsonian’daki [Ulusal Doğa Tarihi Müzesi] bilim insanlarının dev insan iskeletlerine ait kemikleri müzenin bodrumunda sakladığı söyleniyor. Birçoğu iklim değişikliğinin bir aldatmaca olduğunu ve bilim insanlarının insan soyunun evrimsel tarihini belgeleyen kanıtlardan yoksun olduğunu iddia ediyor. Bu cahilce ifadeler Washington’daki en güçlü üç adamın ağzından çıkıyor: Başkan, Başkan Yardımcısı, ve EPA [Çevre Koruma Ajansı] başkanı.
Harrison Ford’un yakın zamanda bir röportajda söylediği gibi, “Bugünün en büyük tehlikesi iklim değişikliği, kirlilik, sel ya da yangın değil. Önemli b*kların başında, bilime inanmayan insanların olması.”
Indiana Jones haklı ve suçu başka yerde aramak kolay. Bilim insanları medyayı ve devlet okullarındaki eğitimin başarısızlığını suçlamakta hızlılar. Ama halkın bilime güvensizliği son 35 yılda büyüdükçe ve maddi destek sınırlandıkça bilim insanları da laboratuvarlarına geri çekilerek isimsiz ve yüzsüz hale geldiler. Bilim öğretmenleri, müze eğitmenleri ve çok az sayıdaki görünür bilim insanı bilimsel okuryazarlık için savaşın ön safhasında yer aldılar.
Genel olarak, bilim insanları kamusal bir varlığa sahip olmayı kendi sorumlulukları olarak görmediler ve şimdi bunun bedelini ödüyorlar. Talihsiz ve hatta sorumsuz bir anonimlik bilim camiasına hâkim oldu. Spielberg, E.T.’de buna göre davrandı. Peter Coyote’nin karakteri bile – Elliot ve E.T. için bir nebze empati gösteren tek bilim insanı- isimsizdi. Filmin jeneriğinde, onu sadece kemerinden sallanan anahtarlarla betimleyen pek çok sahneye atıfta bulunularak, yalnızca “anahtarlar” olarak adlandırıldı. Son 35 yıldır pek çok bilim insanı kapalı kapılar ardında gizemli, anonim ve çok az kişinin anlayabileceği işler yapan kişiler haline geldi. Şok edici bir şekilde, Amerikalıların %81’inin, yaşayan bir bilim insanının adını veremediğini ortaya koyan yakın tarihli bir anketin sonuçları başka türlü nasıl açıklanabilir? Bu sayının, isim verebilen %19’luk kesimin en çok tanıdığı bilim insanı olan Stephen Hawking’in ölümüyle daha da artacağı kesin.
Kasım 2016 seçim sonuçlarından beri, bilim insanları olarak korkutucu maskelerimizi çıkarmaya başladık. Yürüyüşlere katılıyor, #scicomm’u benimsiyor hatta kamu görevlerine aday oluyoruz. Halkın gözünden uzakta geçirdiğimiz yarım asır şüpheyi besledi ve mesleğimizde iyileşmesi bir nesil sürebilecek yaralar açarak ciddi hasara ve güvensizliğe neden oldu. Eleştirel düşünemeyen, mantığını kullanamayan, bilimi (hatta temel gerçekleri) benimseyemeyen ve dünya görüşlerini destekleyen yalanları “beğenmekte” ya da retweet etmekte çok hızlı davranan bireylerle dolu E.T. neslinin güvenini kaybettik. Yetişkinlerin fikirlerini değiştirmelerinin ne kadar zor olduğu göz önünde bulundurulursa, korkarım ki onları sonsuza kadar kaybettik. Dünyamızın karşı karşıya olduğu diğer zorluklarda olduğu gibi, bilime ve bilim insanlarına yeniden güven duyulmasını sağlamak için Z kuşağına yaslanacağımız konusunda kuşkuluyum. Bilim insanları olarak bizler bir sonraki bilim insanları ve bilim meraklıları nesline ilham vermede aktif bir rol oynamazsak bu gerçekleşmeyecektir.
Onlara bilimsel keşif hikâyeleriyle ilham vermeliyiz. Laboratuvarlarımızın kapılarını açmalı ve geleceğin bilim insanlarını kendi dünyamıza davet etmeliyiz. Bildiklerimizin yanı sıra bilmediklerimizi de onlarla paylaşmalıyız. En az onlar kadar Dünya’yı merak ettiğimizi ve Dünya’ya hayranlık duyduğumuzu kendilerine göstermeliyiz. Bilim insanı dostlarım, eğer bunu zaten yapıyorsanız, devam edin. Yapmıyorsanız, şimdi başlayın. Bu ülkede bilimin ve kanıta dayalı düşüncenin geleceği buna bağlı.
Kaynak: Bu metin, www.medium.com adresindeki Steven Spielberg, E.T., and the mistrust of science başlıklı yazıdan çevrilmiştir.
Görsel:Yardbarker