Amigdala ile beynin sosyal ağı arasında sandığımızdan daha fazla iletişim kuruluyor.
Laura Baisas
“Sinir bozucu olduğumu mu düşündüler?”, “Sıkıcı bir şey mi söyledim?”, “Eğleniyorlar mıydı?” Bir konuşma yaptıktan ya da bir partiye katıldıktan sonra gelen bu ürpertici ve istilacı düşünceler psikolojik olarak bir rahatsızlıktan daha fazlasıdır. Bu düşünceler aslında türümüzün başkalarının ne düşündüğü ve hissettiği hakkında derinlemesine düşünmek için ne kadar iyi evrimleştiğinin bir işaretidir. Ancak beynimizin ilkel korku merkezi, bu konuda endişelenirken bazen gereğinden fazla devreye girebilir.
Yeni bir çalışma, insan beyninin sosyalleşme için evrimleşmiş ve daha gelişmiş bölümlerinin, korkuyu işleyen daha ilkel bir beyin bölgesiyle güçlü bir bağlantıya sahip olduğunu ve sürekli bir iletişim halinde olduğunu ortaya koyuyor.
Bulgular, 22 Kasım’da Science Advances dergisinde yayımlanan bir çalışmada ayrıntılı olarak ele alındı.
Beynimizin sosyal etkileşimlerimizi kontrol eden kısmına sosyal beyin veya sosyal bilişsel ağ deniyor. Bu ağ, beynimizin daha yeni evrimleşmiş bir bölümüdür. Türümüz, başkalarının tepkilerini ve duygularını analiz etmek için genellikle fazla zaman harcıyor, bazen bu durum bizim zararımıza olabiliyor.
Bilişsel davranışçı terapide, terapistler genellikle “zihin okuma” kavramı üzerinde çalışır. Bu birinin ne düşündüğünü kesin olarak bilemeseniz de onu bildiğinizi sanmanızdan kaynaklanan bilişsel bir çarpıtmadır.
Çalışmanın ortak yazarı olan nörobilimci Rodrigo Braga (Northwestern Üniversitesi Feinberg Tıp Fakültesi) konyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Bunu yapabilmemizi sağlayan beyin bölgeleri, evrimsel süreçte insan beyninin sonradan gelişip genişleyen kısımlarında bulunuyor ve bu özelliğin yeni gelişmiş bir süreç olduğunu gösteriyor. Temelde, kendinizi başkasının yerine koyuyor ve o kişinin ne düşündüğünü gerçekten bilemeseniz de onun ne düşündüğü hakkında çıkarımlarda bulunuyorsunuz.”
Sosyal beyin, insan beyninin daha az gelişmiş ve daha eski bir kısmı olan amigdala ile bağlantılıdır ve onunla sürekli iletişim halindedir.Bu bölge genellikle “sürüngen beynimiz” olarak adlandırılır ve temel olarak tehditleri algılama ve korkuyu işleme ile ilişkilendirilir. Bir yılan veya örümcek gördüğünüzde ortaya çıkan fizyolojik ve duygusal tepkiler -ani irkilme, terleyen avuç içleri ve hızlanan kalp atışı- amigdalanın devrede olduğunun göstergesidir. Ancak Braga’ya göre amigdala “sürüngen beyni” tanımından çok daha fazlasını ifade eder: “Örneğin, amigdala ebeveynlik, çiftleşme, saldırganlık ve sosyal hiyerarşilerde konumlanma gibi sosyal davranışlardan sorumludur. Önceki çalışmalar, amigdala ve sosyal bilişsel ağın birlikte aktive olduğunu göstermişti ancak bizim çalışmamız iletişimin sürekli olarak devam ettiğini ortaya koyduğu için alışılmışın dışında.”
Araştırma ekibi yeni çalışmada, insan beyninin daha yeni ve daha eski bölümleri arasındaki bağlantının, amigdalanın medial çekirdek adı verilen özel bir bölümünde yer aldığını keşfetti.
Bu bölüm amigdalanın önemli bir parçasıdır çünkü beynin saldırganlık gibi sosyal ipuçlarını anlamasına yardımcı olur. Bu bağlantı, amigdalanın duygusal olarak önemli uyaranları işlemedeki rolüne erişim sağlayarak sosyal bilişsel ağın işlevini şekillendirmeye yardımcı olur. Araştırma ekibine göre bu çalışma, amigdalanın medial çekirdeğinin diğer insanları düşünmekle ilgili beyin bölgeleriyle sürekli iletişim halinde olduğunu gösteren ilk çalışma niteliği taşıyor.
Araştırma ekibi hareketi gözlemleyebilmek için fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) kullandı. Bu invaziv olmayan beyin görüntüleme tekniği, kan oksijen seviyelerindeki değişiklikleri tespit ederek beyin aktivitesini ölçebiliyor. Minnesota Üniversitesi’nden çalışmanın ortak yazarı Kendrick Kay, altı katılımcının beyinlerine ait fMRI verilerini sağladı. Bu yüksek çözünürlüklü taramalar, ekibin daha düşük çözünürlüklü beyin taramalarıyla tespit edilemeyen sosyal bilişsel ağın ayrıntılarını görmesini sağladı. Ekip ayrıca her bir beyin üzerinde bulguları iki kez tekrarlayabildi.
Çalışmanın diğer bir ortak yazarı ve Northwestern Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Donnisa Edmonds araştırma hakkında şunları söylüyor: “En heyecan verici şeylerden biri, daha önce göremediğimiz ağ bölgelerini tanımlayabilmemizdi. Çalışmamızdan önce yeterince önemsenmeyen bir konuydu ve bunu başarmamızı sağlayan şey, sahip olduğumuz yüksek çözünürlüklü veriler oldu.”
Anksiyete ve depresyon, amigdalanın aşırı aktif olmasıyla ilişkilendirilebilir ve şiddetli vakalar için derin beyin stimülasyonu tedavi seçeneği olarak kullanılabilir. Ancak cerrahi işlem oldukça zorlayıcıdır çünkü amigdala beynin derinliklerinde ve doğrudan gözlerin arkasında yer alır. Bu çalışmanın bulguları, transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS) adı verilen daha az invaziv bir prosedürün iyileştirilmesine olanak tanıyabilir.Bu prosedür, diğer tedavi yöntemlerinin etkili olmadığı majör depresyon semptomlarını iyileştirmek amacıyla beyindeki sinir hücrelerini uyarmak için manyetik alanları kullanmaktadır.
Edmonds’a göre, “Amigdalanın diğer beyin bölgeleriyle -muhtemelen kafatasına daha yakın olan ve hedeflenmesi daha kolay bölgelerle- bağlantılı olduğunu bilmek, TMS uygulayan kişilerin diğer bölgeler yerine bu bölgeleri hedefleyerek doğrudan amigdalaya ulaşabilecekleri anlamına geliyor.”
Kaynak: Bu metin, www.popsci.com adresindeki ‘Was I awkward?’ What overthinking after a party has to do with your ‘lizard brain’ başlıklı yazıdan çevrilmiştir.
Görsel: Pexels / Anna Shvets