LUCA’ya Teşekkür

Bundan milyarlarca yıl önce, yaşamın ilk kıvılcımını oluşturan bir ortak nokta vardı: LUCA (Son Evrensel Ortak Ata). Tüm canlıların, bakterilerden devasa sekoya ağaçlarına  ve bize kadar, köklerini dayandırdığı bu antik organizma, bilim insanlarının dikkatini çekmeye devam ediyor. LUCA, yaşamın ağacında dallara ayrılmadan önceki başlangıç noktasını temsil ediyor: Bakteri, Arkea ve Eukarya gibi temel grupların kökenini.

Bugün kullandığımız yaşamın araçları –ribozomlar, DNA, ATP gibi molekülerler– LUCA’dan miras kaldı. Bristol Üniversitesi’nden Dr. Edmund Moody ve ekibi, LUCA’nın izlerini sürmek için modern genomları inceleyerek mutasyonları ve evrimsel değişiklikleri takip etti. Bu çalışmalar, LUCA’nın yaklaşık 4,2 milyar yıl önce yani Dünya’nın oluşumundan yalnızca 400 milyon yıl sonra yaşadığını ortaya koydu. Ekip, bu tahmini yaparken fizik derslerinden aşina olduğumuz “hız hesaplama formülü” gibi genetik bir yöntem kullandı.

LUCA Nasıl Bir Canlıydı?

Bilim insanları, LUCA’nın biyolojisini anlamak için modern canlıların fizyolojik özelliklerini modelledi. LUCA, şaşırtıcı şekilde karmaşık bir organizma olarak karşımıza çıkıyor. Ribozomlara sahipti, genetik kodu vardı ve hatta bir çeşit erken bağışıklık sistemi geliştirmişti. Bu da 4,2 milyar yıl önce bile virüslerle bir mücadele içinde olduğunu gösteriyor.

Ancak LUCA yalnız değildi. Exeter Üniversitesi’nden Dr. Tim Lenton’a göre, LUCA çevresini değiştiriyor ve kendi atıklarını başka mikroplar için besin haline getiriyordu. Örneğin, metanojenler gibi mikroorganizmalar bu atıkları geri dönüştürerek bir mini ekosistem oluşturuyordu. Bu, yaşamın çok kısa bir süre içinde bir döngüsel sistem oluşturduğunu gösteriyor.

Bu nedenle biraz işin içine heyecan katacak ve benimde bu konuyu ilk defa edebiyatla birleştirdiğim bir noktaya varacağız. Luca’ya bir teşekkür mektubu yazmak istiyorum hepimizin adına:

Sevgili Luca,

Sana yazmak, kimin aklına gelirdi ki? Ama işte buradayız, milyonlarca yılın ötesinden sana sesleniyoruz. Adını koyduk, hikâyeni anlamaya çalışıyoruz, hatta seni biraz romantize bile ediyoruz. Bunu hak ettin, çünkü kim bilir, belki de her şey seninle başladı.

Sen 4,2 milyar yıl önceki Dünya’da yaşıyordun. O zamanlar gökyüzü gri, denizler sıcaktı. Henüz oksijen bile doğru dürüst ortada yoktu ama sen oradaydın, hayatta kalmanın ve büyümenin bir yolunu bulmuştun. Hücre zarın, genetik kodun, belki de o ilk ATP molekülünü üreten enerji fabrikaların vardı. Bizim için bunlar sıradan görünebilir ama o günlerde bunlar bir devrimdi! Bugün hâlâ enerji üretmek için kullandığımız o sistem, senin mirasın.

Sana olan algımı anlatmam biraz zor olacak. Ama iyi ki var oldun çünkü biz, yani milyonlarca tür, evrim denen bu uzun yolculuğun birer devamıyız. Biliyor musun, senin genetik mirasın sayesinde şu anda bu mektubu yazabiliyorum. Bizi birbirimize bağlayan şeyin, bir zincirin halkaları gibi uzayıp giden DNA olduğunu fark ettikçe, sana olan hayranlığımız artıyor.

Fakat seni gerçekten tanıyor muyuz? Bilim insanları durmadan sorular soruyor: Nerede yaşadın? Sıcak su bacalarında mı, yoksa sığ bir gölde mi? Genomunda bulduğumuz Crisper-Cas sistemleri, senin bile virüslerle savaştığını gösteriyor. Evet, hayat o zamanlar da kolay değildi! Yaşadığımız zor zamanları anlatarak senin keyfini de pek kaçırmak istemem. 

Bir de hızına hayranız, Luca. Dünya’nın oluşumundan kısa bir süre sonra, 300 milyon yıl içinde böylesine karmaşık bir canlı olmayı başardın. Bu hız, sana olan hayranlığımızı daha da artırıyor. Nasıl bu kadar hızlı evrildin? İşte bu, çözmek istediğimiz büyük bir bilmece. 

Sevgili Luca, sen sadece bir başlangıç değilsin, aynı zamanda bir hikâyenin uzun bir hikayenin ana kahramanısın da. Bilim insanları, senin genomundaki her ipucunu çözmek için çalışıyor. 

Son olarak şunu bilmelisin: Biz seni unutmuyoruz. Sana 4,2 milyar yılın ardından teşekkür ediyoruz. Sen, yaşamın ilk adımıydın. Bizler, senin bıraktığın yerden devam eden hikâyenin birer parçasıyız. Ve bir gün, hikâyemizi senden sonraki tüm nesillere anlatmaya devam edeceğiz. 

Sevgilerle,
 Torunların 🌍✨


Görsel: Richard Bizley


 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir